29 Temmuz 2009 Çarşamba

KARLIOVA, YÜKSEK OKUL VE FESTİVAL

Geçen yılın Temmuz ayında gitmiştim Karlıova’ya. Güneşin Doğuşu Festivali’ne katılmıştım. İlk defa gidiyordum. Ama yeterince gözlemleme olanağım oldu. En fazla ilgimi çeken şey, sürekli olarak kayan, yer değiştiren asfalt oldu. Dünya kuraklıktan kavruluyorken toprağın altında belki de gürül gürül akıp heder olan su kaynaklarını gözümde canlandırmaya çalıştım. Ve bu büyük zenginliğin üzerindeki yoksullukla derinden sarsıldım.

Karlıova, Bingöl’e bağlı bir ilçe. 1950’li yıllarda, buraya gelen Amerikalı bir grup, 3250 metre yüksekliğindeki Kale Tepe’den güneşin doğuşuna hayran kalmışlar. Hayranlıklarını da gizlememişler, aksine, bir örnekleme de yapmışlar. Demişler ki; günesin doğuşu en az Himalaya’lar kadar güzel... Karlıovalılar zamanla Himalaya’ların neresi olduğunu öğrenmişler, sahip oldukları zenginliğin farkına varmışlar, kolları sıvayıp bir hayli gecikmeli olsa ve şimdilik biraz yetersiz sayılsa da bu güzelliği turistik bir ürüne dönüştürmek için çalışmalara başlamışlar. Bir kaç yıldan bu yana yapılmakta olan “Karlıova Güneşin Doğuşu Festival’ini " gerçekleştirmişler.

Karlıova, turizm olanaklarına rağmen yoksulluk sıralamasında sondan altıncı

Önceleri Muş’a bağlı bir ilçeyken adı Bingöl olarak geçiyormuş bu uçsuz bucaksız ovaların.
1936 Yılında, Bingöl Muş’tan ayrılarak il olmuş fakat ilin merkezi Çapakçur olarak belirlenmiş. Önceleri Bingöl olarak geçen bu yöreye yeni bir isim aranmaya başlanmış. Kaymakamlık heyeti isim bulmak için toplandığında, o sırada evrak getiren posta eri konuya kulak misafiri olmuş. Özür dilemiş, ıkına sıkına konuşmaya başlamış. Dışarıda, beyaz örtünün altındaki uçsuz bucaksız ovayı gösterip “Karlıova” adının verilmesini istemiş.

Evet, uçsuz bucaksız ovaları var Karlıova’nın. Aralarda, meşe kaplı tepeler, dere yatakları, kanyonlar, termal su kaynakları ama en önemlisi de tarihte “Ab-ı hayat” olarak isimlendirilecek kadar güzel soğuk suları var.

Araçla gidecek olursanız yaklaşık dört saat sürecek bir yolculuk sonrasında bu geniş ovalarda, farkına bile varmadan 3250 metre yükselerek varılıyor Kale Tepe’ye. Güneşe yakın ve olabildiğince bakir olan bu tepede, bu müthiş doğuşu, başka bir dünyanın insanıymışsınız gibi bir duyguyla seyrediyorsunuz.

Büyük bir turistik zenginlik içindeki Karlıova, ne yazık ki yoksulluğun pençesinde kıvranıyor. Bingöl, ekonomik sıralamada, sondan altıncı. Karlıova, Bingöl’ün nüfus açısından şimdilik ikinci büyük ilçesi. Ama gelecek beş yıl içinde birinci olacaklarını düşünüyorlar, çünkü, az göç veriyor ve hızlı bir nüfus artışı var.

Okul mu konuşalım Turizm mi?

Karlıova’lılar, geçtiğimiz yıl İstanbul’da bir panel yaptılar. Kaymakam Mahmut Ağbal ve Belediye Başkanı Muzaffer Gölen’in de katıldığı ve Karlıova Derneği’nce düzenlenen panelin konusu, ilçeye yapılması istenilen Meslek Yüksek Okuluydu.

Konuşmacılar da dinleyiciler de okulla ilgili bir beklentiyle gelmişlerdi salona. Bingöl Üniversitesi, henüz rektör ve bina olmamasına rağmen umut veriyordu çilekeş Bingöl'lülere. Karlıova da bu üniversiteye bağlı bir yüksekokul istiyordu ilçeye. Bununla ilgili birkaç toplantı yapılmıştı daha önce. Şimdi, İstanbul’da yaşayan hemşerilerle konuşulacaktı. Konuşuldu da. Getirisi, gerekliliği, neler yapılması, hemen her şey konuşuldu. Salondakiler olabildiğince bilgilendirilmeye çalışıldı ama ben tam olarak hangi konuda bir yüksekokul istendiğini pek de anlayamadım. Arada hayvancılık, veterinerlik gibi açıklamalar geçti ama konuyla ilgili detaylı bilgiye zaman kalmadı. Çünkü bu okul panelinde bir yerden sonra turizm konuşulmaya başlandı. Salonda bulunanlardan rahatsızlık duyanlar, karşı çıkanlar oldu ama konu hep gelip turizmde, özellikle de Güneşin Doğuşu Festivalinde kenetlenip kaldı.

Turizm bu ülkenin can damarıdır, Karlıova’nın kalbi olmalıdır

Okul muhteşem bir fikir. Mutlaka olmalı. Ama neyle, nasıl? Böylesine yoksul ve çaresiz bir yerde nasıl yapılacak bu? Henüz, merkezde bir şeyler yapılamamış. Beklemek mi gerekiyor? Kesinlikle hayır, konuşulması, netleşen konuların bir bir gerçekleştirilmesi gerekiyor. Ama bunları konuşurken siz turizmi mesela festivali de konuşmak sorundasınız. İkisi etle tırnaktır birbirinden ayrılamıyor.

Geçen Temmuz ayı sonunda gittiğimi söylemiştim yazımın başında. Ben bitki bilimcisi değilim ama dünya susuzluktan çatlamış toprakların esiri olmuşken bu uçsuz bucaksız ovalarda en az on, on beş ayrı renkte çiçek gördüm. Bu nasıl bir zenginlikti ve nasıl bir hoyratça boşa harcamaydı açıkçası şaşırdım. Makul bir izahı olacağını da zannetmiyorum. Bir su zenginliği arasında yoksulluk ve çaresizliği bir yaşam şekli olarak almıştık bir kere. Kurtulamıyorduk, göremiyor, farkına varamıyorduk.
Karlıova’nın farklı bir jeolojik yapısı vardı. Buna uygun bir yerleşim yaratılmalı, bu değişik jeolojik yapının zenginlik yaratması sağlanmalıydı. Bitki bilimciliği, belki kuş gözlemciliği, belki kayak, belki Beritan Aşiretinin çileli yaşamından izler ve burada sayamadığım daha birçok alternatif turizm etkinlikleri, Karlıova için bulunmaz fırsatlara uzak olmayan birkaç seçenekten bazılarıydı. Güneşin Doğuşu da eklenince neler yapılmazdı ki turizm alanında. Ama öncelikle Karlıova’lıların bunu görmeleri, farkına varmaları gerçekten inanmaları gerekiyordu.

Hâlbuki o gün salonda Karlıova’dan gelen kaymakam beyi ve belediye başkanını dinlemeye gelenler sadece Karlıova’lı beylerdi. Mesela, salonda bayanlar yoktu. Onlar gereksiz görülüp çağrılmamışlardı veya onlar gereksiz görmüş ve gelmemişlerdi. Yani Karlıova, makûs talihini yenmeye henüz hazır değildi. Bir taraflarını eksik bırakıp başlamışlardı çalışmaya. Madem hayat birlikte yaşanacak, çaresizlik birlikte yenilecek, kadını geride tutmak niyeydi? Neden kadınlar da orda sorunları ve çözümleri birlikte dinlemiyorlardı? Bu da cevapsız bir soru ve hayatın anlamsız kalmış bir tarafıydı Karlıova için.

Sevgili Karlıova’lıların, bu aralar sık sık bir araya gelip akademisyenlerden veya konularında bilgi ve deneyimli uzmanlardan yardım aldıklarında iki konuyu bir arada incelemelerinde fayda olacağını düşünüyorum. Ellerindeki altın fırsatları iyi değerlendirmeleri gerekiyor. Okul yapacağız diye işin bu tarafını bir kenara bırakmamalılar, aksine iki konuyu da gündemde ve bir arada tutarak yenebilirler kötü talihlerini. Bir daha böyle fırsatlar yakalayamayabilirler. Sürekli deprem yaratan bu sulak ve verimli topraklar üzerinde öyle bir yaşam standardı yakalayabilmeliler ki geçmişin bütün acısını çıkartıp Karlıova’yı cazibe merkezi haline getirmek çok da ütobik değildir. Ama bunun için önce böyle toplantılara evlerinde, erkeklerinin yolunu bekleyen kadınlarını da dâhil etmeliler. Birlikte çözümü, bütün bireylerin birlikteliğiyle çözümü başarmalılar.

Yazı : Bilsen GÜRER
bgurer@gmail.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder