27 Temmuz 2009 Pazartesi

ALMAN ÇEŞMESİ

ALMAN ÇEŞMESİ

Alman Birliği 1871 yılında kuruldu. 1888 yılında imparator olan II.Wilhelm, İstanbul'a üç defa geldi. Çeşme, imparatorun ikinci gelişininin anısına, II.Abdülhamit ve İstanbul'lulara hediye amacıyla yapılmıştır.

1888 Yılında, Almanya'nın başına geçen İmparator II.Wilhelm'in 1909 yılına kadar Osmanlı'yı yöneten II.Abdülhamit'le sıkı bir dostluğu vardı. İmparator saltanatı süresince, üç defa İstanbul'a gezi düzenlemişti. 1917 yılında gerçekleşen üçüncü ziyareti sırasında, II.Abdülhamit tahttan indirilmiş, sürgün edildiği Selanik'tek Alaaddini Sarayı'ndan Beylerbeyi Sarayı'na geri getirilmişti. II.Wilhelm, Enver Paşa'yı Beylerbeyi'ne göndertmiş ve sabık padişahın hatırını sordurtup, iyi haberlerini aldırtmıştı.

ALMAN ÇEŞMESİ İKİNCİ ZİYARETİN ANISINA YAPILIYOR

II. Wilhelm ve İmparatoriçe Augusta Victoria, 1898 yılında meşhur doğu seyahatlerini gerçekleştirdiler. Bu çerçeve içinde ikinci kez, İstanbul'a misafir oldular. Onlar için alel acele hazırlanan Şale Köşkü'nde konuk edildiler. Görkemli bir ziyaretti. İmparator, imparatoriçe ve beraberindeki heyet, imparatorun özel yatı Hohenzoller ile Dolmabahçe Rıhtımından saraya indiler. Üç gün sonra da, Anadolu Demiryolu Şirketinin emirlerine tahsis ettiği özel bir vagonla, Anadolu'dan geçerek ünlü doğu ziyaretlerine başladılar. İmparator, padişahın payitahtında büyük bir heyecanla karşılanıyordu. Tabi bu görkemli karşılamanın muhatabı da aynı heyecanla karşılık veriyordu. Almanya, sanayide önemli gelişmeler kaydetmiş, dışa açılma isteğiyle yeni politiklar geliştirmeye başlamıştı.Osmanlı İmparatorluğu bu politikaları uygulayabileceği harika bir pazar teşkil ediyordu. İhtiyacı olan hammaddeyi, geniş ve verimli topraklardan elde edecek, demiryolu ile ülkesine taşıyarak güçlü sanayisini daha da güçlendirecekti. Osmanlı İmparatorluğu'na yaptığı silah satışı, demiryolu imtiyazları ve Konya ile Adana Ovalarının sulanarak tahıl ve pamuk üretiminden elde edeceği gelirin pahası biçilemezdi. Bu yüzden Osmanlı payitahtına üç ayrı ziyarette bulundu.

İkinci İstanbul gezisinin anısını yaşatması amacıyla da bu çeşme imparator adına Alman Hükümeti tarafından yaptırıldı. Şekli, imparatorun çizdiği bir desenden alındı. Planlar, kayzerin özel danışmanı Mimmar Spitta tarafından çizildi. Yapımı, Mimar Scholel üstlendi, iki mimar daha ona yardım ettiler. Almanya'da yapıldı. Prefabrikti. Gemiyle taşınıp burada monte edildi.

Alman hükümeti önce hipodrom alanını düzenleyip ağaçlandırdı, sonra çeşme, yüksekçe bir taban üzerine monte edilmeye başlandı. Çeşmenin yapımına ziyaretten bir sene sonra yani 1889 yılında başlanılmıştı. 1 Eylül 1900’de, Sultan II. Abdülhamid’in 25. cülus törenine yetiştirilmesi planlanıyordu. Bilindiği gibi, II.Abdülhamit, padişahlığının 25.yılı kutlamalarını çok önemsemiş ve anısına bir çok kentte görkemli saat kuleleri inşa ettirtmişti. İmparator da bu kutlamaya katkıda bulunmak istiyordu ama olmadı. Yetiştirilemedi. Ancak 27 Ocak 1901 yılında görkemli bir törenle açılışı yapılabildi. Bu tarih te önemliydi. 27 Ocak tarihi, kayzerin doğum günüydü.

Çeşme, alışkın olduğumuz çeşme formatından farklıdır. Sekizgen bir yapıdır. Yükseltilmiş bir zemin üzerine kurulmuş, su haziresine bir kaç basamaktan oluşan tek merdivenle çıkış konulmuştur. Kubbe, sekiz sütunla tutulmaktadır. Sütunların üzerinde ve kubbenin içinde bulunan madalyonlarda II. Abdülhamit'in tuğrası yeşil zeminli olarak işlenmiştir. Kayzer de Prusya mavisi rengindeki madalyonun içine işlenen büyük W harfinin altına konmuş Roma rakkamı II ile tasvir edilmiştir. Görkemli kubbenin iç kısmı altın yaldızlı mozaiklerle tezyin edilmiştir. Basamaklardan çıkıldığında, su haziresinin üzerindeki tunç levhada latin harfleriyle Almanca olarak şu yazı bulunmaktadır;"Alman Kaiser’i Wilhelm II, 1898 yılı sonbaharında Osmanlıların hükümdarı haşmetlü Abdülhamid II nezdinde ziyaretinin şükran hatırası olarak bu çeşmeyi yaptırdı.” Yine Osmanlıca yazılı kitabede, Seraskerlik Dairesi’nden, aynı zamanda edebiyatçı olan Ahmet Muhtar Paşa’nın beyiti, sülüs yazıyla İzzet Efendi tarafından yazılmıştır. Daha uzun bir manzumla, hemen hemen aynı şey anlatılmaya çalışılmıştır.

Alman imparatoru ile Osmanlı padişahı birbirlerine saysız değerli hediyeler vermişler, uzun iltifatlarda bulunmuşlardır. İmparator ve İmparatoriçenin Hereke ziyaretleri de bu seyahat sırasında gerçekleşmiştir. Kadıköy Altıyol’daki boğa heykeli de yine bu imparator tarafından hediye olarak getirilmiş ve Yıldız Sarayı bahçesine konulmuştur. Daha sonra muhtelif yerlerde kullanıldıktan sonra, en son olarak Altıyol’a getirilip burada kalmıştır. Ama kuşkusuz bu hediyelerin en ilginci, kaysere takdim edilen bir piyano olmuştur. Kastamonu'da,Taşköprülüoğlu Mehmet Usta, İtalyan bir yol mühendisinin evinde bir konsollu piyano görür ve eşkalini ahşaptan inşa eder. Hemen hemen aynı tınıyı vermeyi de başarır. Dönemin valisi de bu piyanoyu satın alıp hediye olarak Abdülhamit’e gönderir. Bilindiği gibi Abdülhamit aynı zamanda da usta bir marangozdur. Mehmet Usta’yı saraya aldırtır. Burada bir tane daha yaptırtır. İşte bu piyano, kayzere hediye edilir. Usta da hem padişahtan hem de kayzerden nişanlar ve iltifatlar alır.

II.Wilhelm ile II.Abdülhamit arasındaki dostluk, sayısız kitaba konu edildi.Çünkü bu can alıcı dostluğun içinden, ülkenin makus talihine yansıyan, uzun süreli savaşlar çıkmıştı. Padişah değişmiş ama ülkenin kaderi değişmemişti. İmparator, her ziyaretinden sonra, saraydan geniş imtiyazlar elde ederek ülkesine dönüyordu. Almanya, sanayileşek büyürken, Osmanlı, küçülerek yoksullaşıyor, dışa bağımlı bir hale geliyordu. Çok incelenmesi gereken bir devreydi, bu yüzden, gerçekleştirilen üç ziyaret dolayısıyla söz komusu hediyeler bir çok yazıya konu olabilecek kadar ilgiçtir.

Alman Çeşmesi, Sultanahmet'te Bizans'ın günlük hayatta çok önemli bir yeri olan Hipodrom'un açık ucuna yerleştirildi. Küçük, zarif bir yapı. Kolayca fark edebiliyorsunuz. Ama onu görmek yerine onu dikkatlice okumak gerekiyor. Bu küçük yapının içinde öyle önemli bilgiler var ki, toplum olarak onları bilmek zorundayız. Ve bu şirin yapıyı, tatlı bir cümleyle bitirelim. Osmanlı zamanında, bazı özel günlerde, çeşmenin büyük su haziresinden şerbet akıtılıyordu.

Yazı ve Fotoğraflar : Bilsen GÜRER
bgurer@gmail.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder