28 Temmuz 2009 Salı

ERGUVANLAR ŞEHRİ İSTANBUL

Erguvanlar şehri İstanbul dememin çeşitli sebepleri var. Ama en önemlisi, çocukluğumdaki İstanbul'un gerçek bir erguvan cenneti olmasıydı galiba.

Güneşli bir sabahtı. Dilime dolanmış bir şiirle yürüyordum.
Damlardaki kar, saçaklardaki buz,
Kanı kaynayan suya dar geliyor.
Haberin var mı ?
Oluklardan akan suyun sesinde bahar geliyor

Çocukluk yıllarımdaki bu mısralar nerden geldi aklıma ? Kimin şiiriydi ? Hatırlamıyorum! Bu sabah esiri oldum bu dörtlüğün. Ama sebebini çözmekte gecikmedim. Bahar ! İstanbul'a bahar gelmişti, baharda İstanbul'un erguvanları çiçek açmıştı. İstanbul, erguvanlar ve bahar !

Erguvan ağaçlarının dallarında büyümüştüm. O ağaçların altında ne erguvan yağmurları yaratmıştım. Yıllar yılları kovalamış, ben dilime dolanmış şiirin şairini unutnuştum. Şimdi yine Boğaz'ın iki yakasında erguvanlar açmış, maviliğin yeşil kıyıları morarmış, pembeleşmiş erguvanileşmişti.

İstanbul, erguvanlar şehri İstanbul. Bir şehir ve bir ağaç bu kadar içiçe geçebilirmi ? Yüzyıllara meydan okuyan kent ve iki-üç hafta süreli çiçek saltanatını yaprağa dönüştüren erguvan ağacı. Kısacık süren çiçek devresinden adını alan ağacın İstanbul'la özdeşleşmiş tarihsel gerçekleri, büyülü hikayeleri vardı.

Akdeniz kökenli bir ağaç türü erguvan. Çok sert genelde mobilyacılıkta tercih ediliyor. İstanbul'la anılmasının ilk sebebi Bizans İmparatorluğu'na dayanıyor. Erguvan rengi, Bizans İmparatorlarının simgesi sayılıyordu.

Bizans'ta imparator ve soylular kendilerini "Erguvan kanlı" olarak kabul ediyorlardı. Halkın bu rengi kullanması yasaktı. İmparatorların erkek çocukları doğduklarında saraylardaki erguvan renkli odalara alınıyorlardı. Önemli günlerde erguvan renkli özel tören kıyafetleri giyiliyordu. İmparator ve imparatoriçe paha biçilemiyen mücevherleriyle tamamladıkları erguvan renkli giysileriyle katılıyorlardı törenlere. Arabalar, atların koşumları erguvan renginde kumaşlarla kaplanıyor, yine süslemelerinde saf altınlar değerli taşlar kullanılıyordu. Erguvan, mitolojideki yazılı bütün kitaplarda geçiyor, öykülerdeki kahramanlar hizmetçiler tarafından yıkanıp paklandıktan sonra vücutları saf yağlarla ovuluyor ve erguvan renkli giysi ve hırkalar giydiriliyordu.

Erguvan, dünyanın en eski yazılı eserlerinde geçiyor ama yirmi birinci yüzyıla girerken hala İstanbul ismiyle birlikte anılıyordu.

Hz. İsa'nın gerilmiş olduğu haçın erguvan ağacından yapıldığına inanılıyordu.Yine bir inanışa göre bu haça ait parçalar, İstanbul'da Çemberlitaş'ın altındaki bir şapelde üzerine konan bu devasa taş anıt ile koruma altına alınmıştı. Bir başka inanışta da Erguvan ağacıyla ilgili olarak şöyle bir hikaye naklediliyordu; İsa'nın havarilerinden Judas, İsa'yı ele vererek ölümüne sebep olduktan sonra duyduğu pişmanlık sebebiyle kendisini bu ağaca asar. Ağaç da duyduğu utançtan kızararak bu rengi alır. Ayrıca, İstanbul'un ilk kuruluşunun da bir erguvan mevsimine denk geldiği söylenmektedir.

Kadıköy'de (Kalkhedon) benim çocukluğumun geçtiği Göztepe, Feneryolu, Kuyubaşı'nın sokaklarındaki erguvan ağaçları bir bir beton binalara yenilip yokoldular. Ama şehirde hala erguvanlar var. Eğer iki yaka arasında deniz yolculuğu yapıyorsanız Boğaz'daki bu güzelliği seyre koyulun. Erguvani rengin ömrü kısa sürüyor. Benim yaşıma geldiğinizde, dilinize dolaşan bir şiirle mücadele etmeden bu şehrin güzelliklerini hala görüyor olmanız dileğiyle nice baharlara, nice erguvan şenliklerine.

Yazı: Bilsen GÜRER
bgurer@gmail.com

1 yorum:

  1. İsanbul insana şiir yazdırtır şarkı söyletir. istanbul insana birçok şey yaptırır. !!!???

    orhan veli

    İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;
    Önce hafiften bir rüzgar esiyor;
    Yavaş yavaş sallanıyor
    Yapraklar ağaçlarda;
    Uzaklarda, çok uzaklarda
    Sucuların hiç durmayan çıngırakları;
    İstanbul’u dinliyorum gözlerim kapalı.

    İstanbul’u dinliyorum gözlerim kapalı;
    Kuşlar geçiyor derken
    Yükseklerden, sürü sürü, çığlık çığlık;
    Ağlar çekiliyor dalyanlarda;
    Bir kadının suya değiyor ayakları;
    İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı.

    İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;
    Serin serin Kapalıçarşı,
    Cıvıl cıvıl Mahmutpaşa
    Güvercin dolu avlular,
    Çekiç sesleri geliyor doklardan
    Güzelim bahar rüzgarında ter kokuları;
    İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı.

    İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;
    Başında eski alemlerin sarhoşluğu,
    Loş kayıkhaneleriyle bir yalı
    Dinmiş lodosların uğultusu içinde.
    İstanbul’u dinliyorum gözlerim kapalı.

    İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;
    Bir yosma geçiyor kaldırımdan.
    Küfürler, şarkılar, türküler, laf atmalar.
    Bir şey düşüyor elinden yere;
    Bir gül olmalı.
    İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı.

    İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;
    Bir kuş çırpınıyor eteklerinde.
    Alnın sıcak mı, değil mi bilmiyorum;
    Dudakların ıslak mı değil mi, bilmiyorum;
    Beyaz bir ay doğuyor fıstıkların arkasından
    Kalbinin vuruşundan anlıyorum;
    İstanbul’u dinliyorum.

    YanıtlaSil